“…mezkûr kâğıt kuruduktan sonra,
albüminli tarafını camın kollodionlu tarafına kapayıp, şasi pozitif
derûnuna vaz’ ile ziya-ı şemsin üzerine
amuden tesir edeceği bir mahale koyarak albumin üzerinde
bulunan nitrate d’argent siyahlanıp, güvercin göğsü rengi
kesb oldukta ziyadan ahz etmelidir ”
Yukarıda yazanlar size neyi ifade ediyor ? Merak ediyorsanız buyrun yazımızı okuyalım;
XIX. Yüzyıl bir icatlar yüzyılıdır. Daha önceki
yüzyıllarda yapılan bilimsel çalışmalar, bu yüzyılda meyvelerini vermeye
başlamış ve bilimin insan gereksinmelerine uygulanmasıyla, hayretler
uyandıran teknik gelişmeler meydana gelmiştir. Örneğin, telgraf ve
telefon ilk akla gelenlerdir. Ayrıca elektriğin aydınlanmada
kullanılmaya başlanması da bu yüzyıla rastlar. İlk buharlı makine ve
tren XIX. yüzyıl başında kullanılmıştır. Fonograf, gramofon,
sinematograf yine bu yüzyılın buluşlarıdır.
Bütün bu buluşlar gibi, çığır açıcı diğer bir buluş da fotoğraftır.
Fotoğraf üzerine yapılan çalışmaları Aristo’ya kadar götürmek mümkünse
de, gerçek anlamda fotoğrafın icadı, fotoğraf kimyası üzerine yapılan
çalışmaların gelişmesiyle mümkün olmuştur.
Joseph Nicéphore Niépce’e gelinceye kadar, ışığın gümüş tozları
üzerindeki etkisi biliniyordu. Ancak Niépce, dünyanın fotoğraf
makinesiyle elde edilen ilk kalıcı görüntüsünü sağlamayı başardı. Oda
penceresinden dışarısını görüntülediği fotoğrafın çekimi yaklaşık sekiz
saat sürmüştü (1).
Niépce’in çalışmalarını yakından takip eden Louis Jacques Mendé Daguerre
onunla bir ortaklık kurdu ve iki araştırmacı birlikte çalışmaya
başladılar. Daguerre gümüş iyodürün ışığa duyarlılığı ile ilgileniyordu.
1833’te ortağının ölümünden sonra Daguerreotype adıyla anılan yöntemi
buldu (kendi yaptığı fotoğraf makinesine de bu ad verilmiştir).
Daguerre’in bu yöntemi 1839 yılında Fransız hükümeti tarafından satın
alındı. Bu buluş kısa sürede, bütün Avrupa’da olduğu gibi İstanbul’da da
duyuldu. 18 Kasım 1839 (19 Şaban 1255) tarihli Takvim-i Vakâyi gazetesi
Daguerreotype’in icadını haber veriyordu (2). Kısa bir süre sonra
Avrupalı fotoğrafçılar İstanbul’a gelerek çalışmaya başladılar. Daha
sonra ilk fotoğraf stüdyoları açılmaya başladı.
Fotoğraf, icadından kısa bir süre sonra yurdumuza girmesine karşın,
fotoğrafla ilgili eğitici yayınlar için bir süre daha beklemek
gerekecektir.
Dünya basın tarihinde ilk eğitici fotoğraf yayını, 1839 yılında
Daguerre’in otuz baskı yapan ve bütün Avrupa dillerine çevrilen, New
York’da da yayınlanan cep kitabıdır. Bu kitap, 15 Ağustos 1841 (26
Cemazıyelâhir 1256) tarihli Ceride-i Havâdis gazetesinde çıkan habere
göre, yayınlanışından iki yıl sonra Türkçeye çevrilmiştir. Ancak, bugüne
kadar bu çevirinin izine rastlanmamıştır(3).
Yurdumuzda, fotoğraf konusunda yayınlanan ilk kitap Torosyan’ın Risale-i
Fotografya’sıdır. 1866 yılında basılan bu kitap Türkçe olmasına karşın
Ermeni alfabesiyle kaleme alınmıştır (4).
Arap harfli Osmanlı alfabesiyle basılan ilk kitap ise Yüzbaşı Hüsnü
Bey’in Risale-i Fotografya’sıdır. Yazımıza da konu olan bu kitap 1872
yılında basılmıştır.
Kitabın yazarı Yüzbaşı Hüsnü, Mühendishane-i Berri-i Humâyun
mezunlarından olup, İstanbul Langalı ve ressam olması dışında hakkında
bir bilgi yoktur.
Kırk sekiz sayfalık bu kitap bir önsöz ve dört bölümden oluşmaktadır.
Ayrıca, her bölüm de kendi içinde alt bölümlere ayrılmaktadır.
Yazar, kitabın önsözünde, adet olduğu üzere devrin padişahına
(Abdülaziz) şükranlarını sunduktan sonra, Paris, Münih ve Belçika’da
fotoğraf, fotolitografi, fotoçinkografi ve galvaniplasti yöntemleri
üzerine öğrenim gördüğünü ve bu bilgilerin başkalarına da
aktarılabilmesi için bu risaleyi kaleme aldığını anlatmaktadır.
Kitabın birinci bölümü fotoğraf üzerinedir. Bu bölümde görüntünün cam
levha üzerine alınması, sonra bunun banyosu ve negatifin elde edilmesi
ve görüntünün kağıt üzerine aktarılması anlatılmaktadır.
Bugün kullandığımız selüloit filmler henüz ortaya çıkmadığı için, o
zamanlar cam veya kristal levhalar kullanılıyordu. Hazırlanan emülsiyon
bu levhalar üzerine sürülmekteydi.
XIX. yüzyılda fotoğrafçılar, fotoğraf kartlarını da kendileri
hazırlıyorlardı. Yazarımız bu konu üzerinde de durur ve kart üzerine
sürülecek duyarkat için 100 santimetreküp yağmur suyu ile 10-15 gram
gümüş nitrat’ın karıştırılıp kart üzerine sürülmesini salık verir.
Daha sonraki işlemleri ise yazar şöyle anlatmaktadır:
“…mezkûr (sözü edilen) kâğıt kuruduktan sonra, albüminli tarafını camın
kollodionlu tarafına kapayıp, şasi pozitif derûnuna vaz’ ile
(uygulamakla) ziya-ı şemsin (güneş ışığının) üzerine amuden (dik olarak)
tesir edeceği bir mahale koyarak albumin üzerinde bulunan nitrate
d’argent (gümüş nitrat) siyahlanıp, güvercin göğsü rengi kesb oldukta
ziyadan ahz etmelidir (alınmalıdır)” (5). Bundan sonra kart tesbit
banyosunda on iki saat bekletilir.
Kitabın ikinci bölümü fotolitografya üzerinedir. Fotolitografya, bir
fotoğrafı taş levha üzerine aktarıp, taş baskısı ile çoğaltılması
yöntemidir.
Üçüncü kısımda anlatılan Fotoçinkografi ise, aynı yöntemin taş yerine
çinko levha ile yapılan şeklidir. Her iki yöntem de burada
anlatılamayacak şekilde uzun ve karmaşık işlemlerden oluşmuştur.
Dördüncü bölümde fotogalvaniplasti yöntemi anlatılmaktadır. Bu yöntem
“resim ve yazıları fotograf ile bil-ahz (alarak), elektrik vasıtasıyla
bakır üzerine hak etmek” (6) ten ibarettir.
Yazar bu yöntemi şu şekilde özetlemektedir:
“…buna dair olan ameliyat üç kısım olup, birincisi, resmi chambre noir (karanlık oda) vasıtasıyla almak,
İkincisi, resm-i me’huzun (alınmış olan resmin) üzerinde jelatin vasıtasıyla kabartma yapmak,
Üçüncüsü dahi, kabartmaları yapılmış resmi madenledikten sonra
galvaniplasti ile mahkuk (kazınmış) bir levha hâsıl edip, ondan lâyuad
ve lâyuhsa (sayısız) resim tâb etmektir” (7).
Daha sonra bu adımlar ayrıntılarıyla anlatılmaktadır. Ayrıca yazar,
galvaniplasti işlemi sırasında kullanılacak olan pillerin yapımı
konusunda da bilgi vermektedir.
Foto-galvaniplasti konusu kitabın son bölümünü oluşturmaktadır. Yazar
tüm bu bilgileri Avrupa’da bulunduğu sırada çeşitli fotoğraf
kitaplarından tercüme ettiğini ve bundan böyle yılda bir kez bir kitap
yayınlayacağını söyleyip sözü bitirmektedir. Ancak, Yüzbaşı Hüsnü’nün
Risale-i Fotoğrafya dışında bir kitabına rastlanmamıştır.
Söz konusu kitabın en önemli yanı, fotoğrafla ilgili ilk Türkçe kitap
olmasıdır (Torosyan’ın kitabını saymazsak). Ayrıca, fotoğraf gibi önemli
bir konuda, Avrupa dillerindeki bilgilerin Türkçeye aktarılması ve
konunun daha geniş kitlelere yayılması çabaları da önem taşımaktadır.
Tarık Yurtgezer
Dipnotlar:
AKDENİZ, Tanju, Fotoğraf Temel Eğitim Kursu Ders Notları, Ankara, 1990, s.2.
ÇİZGEN, Engin, Photography in the Ottoman Empire (1839-1919), İstanbul, 1987, s.21.
AK, Seyit Ali, Türkçe Fotoğraf Yayınları Kataloğu, İstanbul, 1982, s18-19.
ÇİZGEN, E, A.g.e., s.180.
Yüzbaşı Hüsnü, Risale-i Fotoğrafya, Cerîde-i Askeriyye matbaası, İstanbul, 1279 (1872), s.15.
A.g.e., s.31.
A.g.e., s.32.
Fotoğrafya'nın 3. sayısından alınmıştır.
5 Temmuz 2012 Perşembe
Risale-i Fotografya
Etiketler:
Fotoğraf Tarihi,
Risale-i Fotografya,
Yüzbaşı Hüsnü Bey
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder